Seksenler, doksanlar, ömürler, dönemler, gidenler, yükselenler, dünya çöl olacak, kasveti hisset, hüzün senin benim değil, çünkü herkes bir hayat yaşar, bak kolayı var, prozac… Şimdi takvimin geçen aydan kalan on yedi yaprağı çöpte bamyaların üstünde, elma kabuklarının altında. Atatürk caddesinden aşağı palmiyelerin içinden kendimi insanlara bıraktım; seçiyorum, seçemiyorum: Nasıl bir şehirde dolaşıyorum, kafam allak bullak, bir dudağı caddenin kaldırımına bir dudağı gökdelene...
Soğuk Gecede Bir Uzaylı
Zamanın başlangıcı yok. Sonu da yok. Karanlığın bastırdığı bir anda, Eski Yol’a doğru yürürken fener ışığını görebiliyorum. Fenerciyi hiç tanımadığım ve uyanık olduğunu da tahmin ettiğim için gidip kendimi anlatmak geliyor içimden. Bir ağaçtan diğerine gerilmiş ipte dört kişilik bir ailenin çamaşırları…Yaşam bu kadar basit: Kirli ve temiz giysilerden oluşan yuvarlak bir dünya. Çamaşır tozlarıyla hayatlarımızın arasında derin bir ilişki var; kirlileri temizleyip ortaya bundan da yaşamaya değer...
Hayat Adamı: Bir Erkeğin Aşk Günlüğü
Bu Nano Hikayenin Gerçeklerle Uzaktan Ve Yakından İlgisi Yoktur. Nano ve Uyduruktur. Gerçek Dışıdır! “Otobüsün tamamen boş olduğu zamanlarda sadece yalnız bir yolcu olurum.” ABD lideri önceki gece basın toplantısında hakkındaki iddiaları yalanlamıştı.Washington Post gazetesinin haberine göre başkan her şeyin yalan sadece kendisinin tek gerçek olduğunu açıklamıştı. Hava kentte parçalı ve az bulutlu. Yağışlar uzak kıyılarda yağmur, diğer yerlerde kar şeklinde olacak. Öncesiz...
Bir Güve Çok Şüphe
Dünyada olmak çok ciddi bir karmaşa. Bu yüzden pek rahat uyuduğum söylenemez. Ne kadar süre ve nasıl kalacağımı ister istemez aklıma getirince öyle rahat uykuya dalmak zorlaşıyor. Çocukken ölümün ciddiyetinden uzak rahat uykular içindeki güzel rüyaları özlememek imkansız. Gerçeklerle kavga edip onlara anlamsız itiraz etmek işin iyice çıkmaz hali. Yastığı bir sağa bir sola çekiyorum. Rahat yok. Gözüm kitaplığın sağ tarafındaki ahşap kısımdaki bir şeye takılıyor. Güve mi bu? Eğer öyleyse...
Nano Sıradan Bir Kadın Hikayesi
Bu hikayede geçen kişiler kesinlikle gerçek değildir. Hayal ederek yazılmıştır. Başımı küçük pencereye çevirince emekli banka müdürünün çatısında silindir bir su deposu görüyorum. Başımı yine çevirince benzerlikleri yakın başka su depoları görüyorum, sonra gözlerimi dubleks binanın ikinci katına indiriyorum kayıtsızca: Evleri güneşten korumak için bej rengi kalın perde aralanmış, güneş içeri girdikten az sonra belki güllü mobilyaları solar ama bundan daha önemlisi var; geniş...
Kırmızı Işık Kaybedenler Kulübü
Adamın biriydi. Yürüyordu. Soğuk, yağmurlu bir akşam. Kafasında aptalca bir sürü soru soruyor, daha fazla da cevap veriyordu. Yıllar geçiyordu, sokaklar değişiyordu, hayatı değişiyordu… Adam yürüyordu, 1990, 1991, 1992, … Bazı çocuklar vardı, büyüdü Paris’e gitti, daha büyük çocuklar Yeni Zelanda’ya göç etti, az sayıda büyükler vardı, mutlu hayat sürdüler, ama adam o yıl bu yıl aynı şehiri yürüdü. Çocukluk dönemi bittiğinde, çok geçmeden, hayatın zor olduğunu yavaş yavaş...
XVII. Henry
Bu hikayede bir kopyacı, bir büyücü , bir kara sinek ve bir lord dolaşmaktadır. Malı mülkü engin deniz olan adam; Kopyacı, şehirdeki bir çok arazinin, iş hanlarının ve Krema Şatoları’nın sahibidir. Babasına, onun da babasından kalan malları kendi hayatına kopyalamıştır. Gezintilere çıkar, gezintilerden döner. Ata biner, avlanır, dürbünle uzakları seyreder. Her şeyin tadını bilmek için büyük ziyafetler verir. Kopyacı Şölenleri’ne sadece onun yakın çevresinde dolaşabilenler davet edilir...
Başka Başka Yaratıklar
Dünyanın her yerinde, çeşitli zamanlarda, çeşitli insanlar, hayvanlar ve hatta bitkiler farklı ve birbirinden uzak yaşıyorlar. Çoğunlukla herkes kendinin ‘tuhaf’ olduğunu sanıyor, oysa hepsi tuhaf. Yaz, kış mevsime uygun yaşamayı reddediyorlar. Bu reddediciler, yaşamı kabuğundan ayırıp yemeye başlamadan evvel gördükleri iç’ten tereddüde düştüler; kokladılar, çiçekten uzaktı, seyrettiler, kendilerine vadedilene göre şekilsiz ve tuhaftı. Ortada bir yalan mı dönüyordu? Bir normal...
Unuttum
Yabancı bir evdeyim, nasıl geldiğimi hiç bilmiyorum. Kim olduğumu hatırlamıyorum. Eşyalara dokunuyorum, tanıdık bir şeyler, sanki daha önce bu nesnelere tutunmuştum. Aitlik duygusunun yitikliği. Eski bir kiracı gibi dolaşıyorum odalarda, herhangi bir köşesinden kendimi yakalayabilmek, unuttuğum yaşamımı geriye çağırabilmek ümidiyle. Yaşadığımız üzücü anıların geçmişte kalarak, belleğimizin geriye atmasını özleriz, nedenini bilemediğimiz iç sıkıntılı zamanlarda yanımıza tekrar tekrar gelişlerini...
Mavi Portakal
Gece kesik, parmağım kesik, hayatım oldukça kesik. Bütün geceyi tamamlamak için yedi mavi portakalım var. Hayatın tozunu üstümden silkeleme fırsatı için uzun, yedi mavi portakallık bir hayat. Yerleşme niyetinde değilim. Bütün evlerden taşınıyorum. Gayrimenkulsüzlük özgürlük, sürekli olarak şehir değiştiriyorum. İçimde bir sığmazlık, hiçbir şehir hayatıma müsait değil. Hamak istiyorum, çatı istiyorum, dürbün istiyorum, uzak şehirler ve uzak yıldızlar istiyorum. Hep ama hep gitmek istiyorum…...