Adamın biriydi. Yürüyordu. Soğuk, yağmurlu bir akşam. Kafasında aptalca bir sürü soru soruyor, daha fazla da cevap veriyordu. Yıllar geçiyordu, sokaklar değişiyordu, hayatı değişiyordu… Adam yürüyordu, 1990, 1991, 1992, … Bazı çocuklar vardı, büyüdü Paris’e gitti, daha büyük çocuklar Yeni Zelanda’ya göç etti, az sayıda büyükler vardı, mutlu hayat sürdüler, ama adam o yıl bu yıl aynı şehiri yürüdü. Çocukluk dönemi bittiğinde, çok geçmeden, hayatın zor olduğunu yavaş yavaş sezinlemeye başladı. Sanki hayat sokak oyunları ve hayaller kadar kolay değildi. Geçtiği yollar hep yapım aşamasında biraz huzursuz, az tekinsiz, bir nebze de mutsuzdu… Ne zaman hayat üzerine konuşacak olsa artık saçmaladığını iyice biliyordu, hayatla ilgili atılımlar yapmak, hayata kulp takmalar, onun hakkında ahkam kesmeler, asla masla demeler ona hiç ama hiç de uygun değildi. Adam sabah yürüyordu, akşam yürüyordu… Ya gece? Hayal kuruyordu. Geceleri seviyordu. Uyuyordu. Hayatın az da olsa sabit hızla geçtiği, herkesin aynı şeyi yaptığı, sessiz ve sakin, istenirse pekala da büyülü saatlerdi. Ne zaman gece aklına gelse içinden milyon milyon hayaller geçerdi… Adam bitmez bir yol yürüyordu… Buna benzer çok sabah, çok akşamlar oldu… Hayatı izleyen saatlerde içine daha çok sessizliğin çöktüğü garip olma hali yerleşiyordu… Bunun da üzerinde felaket bir etkisi vardı: Gündüz ve akşamın aynı oluş hali onu bir çeşit sıkıntıya sürüklüyordu. Geceyi özlüyordu. Hayallerle özgür uykuları… Görünen o ki, hayat ona gece büyülü yüzünü gösteriyordu… Adam trafik ışıklarında beklerken uzun uzun yıllar geçti… Yeşil ışık yandı, adam karşıya geçiyordu, hep düşlediği klasik siyah bir Mustang müthiş hızla uçuyordu… Adam da yükseklerde kuş olup uçtu, uçtu… Fren sesi, kaldırımlar, insanlar, aynı anda ters dönen bir araba, bütün hayatı…
Kırmızı Işık Kaybedenler Kulübü
K