Dünyada olmak çok ciddi bir karmaşa. Bu yüzden pek rahat uyuduğum söylenemez. Ne kadar süre ve nasıl kalacağımı ister istemez aklıma getirince öyle rahat uykuya dalmak zorlaşıyor. Çocukken ölümün ciddiyetinden uzak rahat uykular içindeki güzel rüyaları özlememek imkansız. Gerçeklerle kavga edip onlara anlamsız itiraz etmek işin iyice çıkmaz hali. Yastığı bir sağa bir sola çekiyorum. Rahat yok.
Gözüm kitaplığın sağ tarafındaki ahşap kısımdaki bir şeye takılıyor. Güve mi bu? Eğer öyleyse onu öldürmem gerekli. Bu oda benim odam ve onu kesin istemiyorum. Otobüsler, sokaklar benim için çok fazla kalabalık zaten, yağma yok, bu oda benim yaşam alanım. Gözümü ayırmadan ona bakıyorum. Kıpırdıyor mu? Çekip giderse şimdi onu bulmam güçleşir. Bir daha odada ortaya çıkmasını beklemek zorunda kalırım. Şu an yataktan kalkıp bu güveyle yüz yüze gelip onu öldürmem de güç. İçimdeki sıkıntılar arttı. Yarın sabah nasıl erken kalkacağım? Bu aptal güve yüzünden sabaha kadar uyuyamazsam yarın işte kim çalışacak? Sanki yerinden oynadı gibi. Müdürü arayıp hasta olduğumu , ateşimin çok yüksek olduğunu söylesem…Yarın onun doğum günü. Sürpriz parti saçmalığının ağır ve dehşetli yalnızlığından da sıyrılmış olurum. Kaçtığımı düşünüp son dakika terfime engel olabilir. Bu güveyi bu gece öldürsem ve yarın mutlu yıllar zırvalığına katılsam fena olmaz.
Şu eski ev terliğini gözümü kapatıp tak tak üstüne vursam? Yapışıp kalacak kitaplığıma, ömür boyu kötü bir hatıra gibi odama daha çok yerleşmiş olur o zaman. Demirbaş ölü güve olur. Ondan kurtulmanın başka bir yolu olmalı. Herkes güveden korkar mı? Öldürme hissinin tiksinti verici halinden kaçar mı? Başka insanlar da aynı benim gibi mi yapardı? Bu benim hayatım, benim odam. Sonuçta benim kurallarım geçerli. Onu burada istemiyorum. İnsan değil ki git desem gitsin, pencereyi açsam kanatları yok ki uçsun, kovalasam sürüngen bir şey , nereye gittiği belli olmaz, gider bir kitabın içine yerleşir. Gizlenmiş bir güve ortada duran bir güveden daha tehlikeli. Hangi an karşıma çıkacağını bilemem ve bu korkuyla hayat boyu yaşamam mümkün değil.
Dünyanın bin türlü işi var, kalkmış bir güveyle yaşam savaşı veriyorum. Hayatımdan şikayet ettim bu aptal güve odama ceza geldi. Bunun ölüm tarihi ne zamandır ki? Kendi haline bıraksam sabaha ölmüş olur mu? Ecelini beklersem bir ömür onunla geçebilir. Gecenin geç saati olmasa, yan kapıyı çalsam “Şey, rahatsız ettim ancak odamda bir güve var ve ben öldüremiyorum. Rica etsem onu bir öldürür müsünüz?“ desem deliliğim apartmanda kesinleşir. Şu an iyice anladım ki insanın şu hayatta güve öldürebilecek çok sıkı bir dostu olmalı. Kıpırdadı sanki. Bıyıkları da mı var bu pis güvenin? Ne kadar az şikayet etsem o kadar az derdim olurdu. Yaşasın şükreden mutsuzluk! Fakat ben bu ince sınırı çoktan geçmiş olup şu an felaket şikayetçiyim hayatımdan. Alın şu güveyi odamdan lütfen! Sen nasıl bir şeysin, hayatıma, evime, yaşam alanıma izinsiz girip beni mutsuz hatta öfkeden çıldırmış hale getiriyorsun? Sen kimsin güve? Onunla bu çok ciddi konuşmalara girdiğime göre akıl işlevini kaybetmek üzere.
Pekala güve, bir anlaşma teklif ediyorum. Şimdi sana bir kitap açacağım. Onun içine gir ve orada yaşa. Böylelikle kitabı çöpe atarak ondan kurtulabilirim. Anlayışsız, akılsız şey. Öyle kıpırdamadan duruyor. Kafasız güve! Sana alışıp, seninle bir hayat geçireceğimi umuyorsan çok yanılırsın. Seni asla ve asla istemiyorum. Bunu o olmayan kafana sok!
Bir milim kıpırda ya! Yok, o kadar konuştum bana mısın demiyor, yapışmış aynı noktaya öyle orada yaşıyor. Bu bir güve mi sahiden?