Gece kesik, parmağım kesik, hayatım oldukça kesik. Bütün geceyi tamamlamak için yedi mavi portakalım var. Hayatın tozunu üstümden silkeleme fırsatı için uzun, yedi mavi portakallık bir hayat. Yerleşme niyetinde değilim. Bütün evlerden taşınıyorum. Gayrimenkulsüzlük özgürlük, sürekli olarak şehir değiştiriyorum. İçimde bir sığmazlık, hiçbir şehir hayatıma müsait değil. Hamak istiyorum, çatı istiyorum, dürbün istiyorum, uzak şehirler ve uzak yıldızlar istiyorum. Hep ama hep gitmek istiyorum… Tehlikeli yönlerimi öne çıkarmaktan kaçarak, sakin, münzevi bir hayat istiyorum. Kapıları çarpıp çarpıp çıkmak istiyorum. Kalp ritmime inat durgun bir deniz arıyorum. Beşinci kapı, yüz yedinci kapı, iki çarpı iki kapı, olmayan kapılar, bütün hayatımdan geçmiş, geçmemiş kapıları çarpıp şehir şehir koşuyorum. Bütün kalp ritmime rağmen… Bu koşullar altında, öteki koşullar altında, diğer koşullar altında… Koşuyorum. Canım sıkkın. İki çeşit hayat, olan hayat, olmayan hayat… Pencereden dışarı bakıyorum; Chevrolet’ler, ince bıyıklı adamlar, Anadol’lar, dükkanlar, telefon kulübeleri, az sayıda araba farları, az sayıda sokak lambaları, mahalleler, adı huzur apartmanı olan bir sürü başka apartmanlar, şehre luna park gelmiş başka şehirlerden… Mavi portakal bahçeleri var. Hiç kuşkumuz yok. Hiç şüphe yok. Mavi portakallar var. Göl, deniz,ırmak kenarlarında ince sıcak kumlar var, çakıl taşları, midye kabukları…Mavi portakallar… Bütün masalların kurbağaları apartmanımızın arkasından geçen derede yaşıyor. Lamların altına koyup hayatlarımızı mikroskopta inceliyoruz; şaşırtıcı, kristalli, mavili… Mil mil koşuyorum, onca şehir, ayaklarımda ince sıcak kumlar, ellerim mürekkep, mektuplara koşuyorum… Zehirli mavi portakallar… Bütün kapıları çarparak bitevi koşuyorum; hayaletli evleri olan milyon mil uzak şehirlere…