Yine gidiyorum. Güçlü olmak için yola çıkmıyorum, kaybetmemek için mil sürüyorum. Gidiyorum. Tedavülden kalkmış koleksiyon paraları cebimde, Hong Kong’a, Paris’e, Alaska’ya gidiyorum. On yedi ülkeye ait harita bavulumda. Bavulum küçük. Hayatım gibi. Bir kot, bir gömlek, on yedi harita, işe yaramaz eski paralar ve hayallerle dolu elli kısa çöp hikaye. Gidiyorum. Hakkımda hiçbir şey bilemedim, bilmiyorum. Ha, bilmek de istemiyorum. Ne ilk çağlardan gelişim, ne de son çağlarda...
Sence Umurumda mı ?
Sonu hakikatle nihayetlenmeyen uzun yol rüyalarının asılsız olması, daha da tuhafı hayali yolların hayali olması sence umurumda mı? Yolda yolcu olmam için havada ilk leyleği gördüğüm bir zamanlama olmalı mı? Doğru yerde, doğru zamanda değilim, inandığım için yolcuyum ; olmayan şeylere, mesela boşluğa inanıyorum, mesela beş yapraklı yoncaya, mesela abajur ışığında görülen rüyanın kısa sürede gerçekleşeceğine, sökülmüş yünlerden yedi kapıya dağıtıp dileklerin gerçekleşeceğine, mesela sana...
Nano Bir Terk
Akıntıya karşı koyamayacağımı biliyorum. Aynı kaldırımı arşınlayan rutin bir yaya gibiyim. I’m coming home. Yürüyecek başka yol kalmadı. Eskisi kadar hızlı yükselmiyorum. Dinginim. Birdenbire kendime gelmedim elbette. Uzun zaman düşündüm. Akşamlar nasıl geçti çok iyi bilmiyorum. Son kuşlar gitti, bazı kuşlar öldü, eve dönüyorum. Kimsenin gidişinden mesul değilim. Uğursuzluklardan da. Herkesin yeni bir hayata başlama hakkı olmalı. I’m coming home. Gece oldu sözünü tutmadın, diğer gece oldu...
Tehlikeli Hayat
Gardırobun üstünde sarı küçük bir bavulum var. Blues dinlerken aklıma anında esiyor, ahşap sandalyenin üstündekileri yere atıp üstüne çıkıyorum. Boyum yetmiyor, kahretsin! Yağmurlu balkona çıkıp metal merdiveni ite kaka odaya gelmeye zorluyorum. İşte budur! Sarı bavul yerde. Milyar toz havada. Bu bir gece büyüsü olmalı. Bir çırpıda bum bum bum, iki jean, iki gömlek, iki kazak ve kovboy botlarım, işte sana tatlı hayat ve gece mevki tozlu büyüler. Hayat tastamam ayağımın ucunda; gaz pedalını hep...