Oturma Odası Hayat Refakatçisi

O

 

Kim olduğunu söyle. Olmaz ki. Bir sağımda, bir solumda, bir bakmışım odanın kapısında, bir

saniyede uzaklarda, ama haksızlık bu. Ben seni bulamam ki. Kim olduğunu söyle. Kalkıp

başka odaya gitsem peşime takılıyorsun. Senden ne kurtuluş var, ne de beraberlik. İlahi uçucu

dostum, söyle kimsin. Gerçek yaşam, gerçek görünenlerdir. Otur şöyle mor kadife kaplı

berjere, pencere yanına. Anlat, neden beni hem bırakmıyorsun, hem de açıkça oturma odasına

yerleşmiyorsun. Kuzum, ben zaten pek akıllı sayılmam. Olan aklımı da tuhaf misafirliğin

alacak; çay iç, kaymaklı bisküvi vereyim diyorum hiç belirti vermiyorsun. Evet içeyim mi,

hayır kahve olsun mu? Sakinleşip içimi çektim. Aslında ne yalan söyleyeyim, ben de sana

alıştım. Git diyorum da, gidersin diye ödüm kopuyor. Geçenlerde gazeteye verdiğim oturma

hayatı refakatçisi aranıyor ilanı verdiğim gece gelip yerleştin. Biliyorum. Sen dostsun.

Görünmezliğin senin dostluğunu anlamama engel değil. Seni biliyorum. Sesli basman

gerekmiyor ahşap tabana, ya da sesli konuşman da. Sana dokunamıyor olmam da oturma

odasında benimle nefes almana engel değil. Ben nasıl biliyorum bazı şeyleri, sen daha çok

şeyleri biliyorsun. Onca saat beni bekliyorsun, oysa gidebilirsin. Ama benimle kalmayı

seçiyorsun. Omzuma yakın, yazı masama yakın, abajurun yanında, pencereye yakın, her

görünmeyen halinle en yanımdasın. Dünyada en çok seni istiyorum. Ben seni biliyorum. Sen

beni biliyorsun.  Beni hiç bırakmadın. Teşekkür ederim. Denizlerin ortasında, pamuk

ipliklerinin ucunda, iğne deliklerinde, hiç gitmeden gezdiğimiz küçük kasabalarda,

hayali cümlelerde beni hiç ama hiç yalnız bırakmadın. Hikayemdeki ilham perisisin.