Ne bugün, ne yarın hiçbir şey değişmeyecek. Şehre benzeri yağmurlar yağacak bu kış da. Bütün hayatlar mucizevi olma hayalleriyle öldüler. Yüzyıla yakın yaşayıp, hayatımız güzel olacak, iyi şeyler olacak, her şey güzel olacak zırvalığıyla ilk hayatlarından daha kötü hayatlarla hayatlarını bitirdiler. Yavaş ve ağır rüyalar görerek geceleri geçiriyorlardı, kimi zaman gerçeğe dönüşen haberci rüyalar yok değildi, bunlar da zor günler, zor geceler haberci rüyalar olarak her şeye rağmen suyun akışını değiştiremiyorlardı. Yaşamak için hayallerden fazlası gerekiyordu. Yağmurlu gecelerde, bir çift yağmur çizmesi giymek kadar net gerçekler. Ne sadece bütün hayalli, ne de bütün gerçekli yaşanmıyordu bu hayatta… Eskiden yaptığım şeyleri düşünüyorum, şimdi yapamadığım şeyleri düşünüyorum. Hayatımı hak etmek için bütün iyi kalbimle yağmurlu geceye yürümek yetmiyordu. Çok uzun zaman önce, çok uzun zaman sonra bir şeyleri değiştirebilecek mucizevi güç bendim. Yola çıkarken hava karlıydı, yola çıkarken hava yağmurluydu, yola çıkarken hava çok sıcaktı…Yola çıkmak hayatımdı. Gerçekten de hayatımı yıllar öncesinden, yıllar sonrasını tahmin etmem çok güçtü. Hayatım zamanı bilmemekti. Buna rağmen de yola her kaldığım şehirden, üstüme sinen bambaşka hayat kokularıyla başka şehre yol almak… Her seferinde kaçtığım şehri bulan hayatıma bir değişiklik yaparak, şehirsiz, hiçbir yere varmayan, aynı cümlelerden, tekrar tekrar aynı konuşmalardan geçen, ne yağmurlu ne karlı, çok daha keskin, büyülü bir kısa hikayeyi, bütün kötü günler yaşanmamış gibi, sanki hayatın bana ardışık söylediklerini hiç duymamışım gibi, hiç kimse nerede olduğumu bilmiyor diyerek, hayata paragraf başı yapacağım: “Dün gece, dün gece, dün gece bir adama sıkı sıkı aşık oldum..” Uzak gözleri vardı, Fransızca konuşuyordu, Tony Joe White dinliyordu, iyi öpüşüyordu… Bir de gece kokuyordu. Saçma cümleler kurmak umurumda bile değildi, çarpım tabloları , fizik formülleri, geometrik şekillerin yarım çaplı problemleri, hayatım boyunca hiçbir işime yaramadı. Bir hikayeyi okumak için tek ihtiyacım olan okumayı öğrenmiş olmaktı. Bu adama aşık olmam için de hiçbir mantığa ihtiyacım yoktu, kalbim yeterliydi. Aramızda her şeyin biteceğini umursamıyordum, tek istediğim kafası karışmış bakmayı bilen, uzak denizlere bakarmış gibi çok tuhaf seyretmeyi ve en güzeli, bir sis içinde hareket etmeyi tuhaf bulmayan, tam aksine inanılmaz bir manevi güçle bunu çok olağan bulan , şarap seven, hikaye okuyan, seksenleri bilen, ayakkabıları öldürücü güzel, gece kokulu adamı kısa bir hikaye kuşkularına rağmen hayatımda istiyor oluşumdu. Sokağın yağmurlu kaldırımlarından fikrimi hiç ama hiç değiştirmeden yanına hikaye boyu uzanmaya geliyorum. Bu sefer, bu gece, bu hayat, bu şehirde, bu yağmurda… Şehrin sokaklarından sana geçiyorum…Ben başka bir şey düşünmüyorum. Benim isteğimle bir hikaye uzunluğunda, yüzün benim olacak, bulvarlarca tutkuyla yürüyerek seni kalbim büyüden sıkışmış, git gide artan halimle, bir lambanın ışığında bazen şüpheli, bazen şüphesiz, saat ayarsız bir aşk hikayeme yerleştireceğim… Çünkü muhtemel bir aşığım… Bu aşkla hayatım tutkulu yüzün olacak, bir araba devrilir hayat devam eder, nereye giderdik umurumda değil, ben olduğumu söyleyerek dolaşacağım hikayede, en akıllıcası olmadan, düşünerek değil, daha fazlasını yaparak, aptalca şeyler yapmak mümkün diyerek, hangi şeyler demeden içinde dolaşacağım, öyle ya, ben bir aşığım, hayatta her şeyi yapabilmem mümkün… Seni atlayıp hayata devam etmeyeceğim, bilakis, hayatıma gittiğin yolları ekleyeceğim… Gittiği yere kadar…