Yine gidiyorum. Güçlü olmak için yola çıkmıyorum, kaybetmemek için mil sürüyorum. Gidiyorum. Tedavülden kalkmış koleksiyon paraları cebimde, Hong Kong’a, Paris’e, Alaska’ya gidiyorum. On yedi ülkeye ait harita bavulumda. Bavulum küçük. Hayatım gibi. Bir kot, bir gömlek, on yedi harita, işe yaramaz eski paralar ve hayallerle dolu elli kısa çöp hikaye. Gidiyorum. Hakkımda hiçbir şey bilemedim, bilmiyorum. Ha, bilmek de istemiyorum. Ne ilk çağlardan gelişim, ne de son çağlarda...
Uzun Yol
“Nereye ?” “Bilmem. Bekle, yazı mı tura mı? Yazı olursa kuzeye, tura gelirse güneye . Ne dersin?“ “Yolculuğun ilk anında tartışacak değilim. Dediğin gibi olsun. Ne geldi ?“ “Güneye yol alıyoruz. Heyecanlı mısın ?“ “Aslında biraz. Hatta çok. Sen?“ “Her şeyi merak edip sabaha kadar uyuyamayacak denli heyecanlı…” O bir gün geldi ve biz Dennis’le uzun zaman içinde sürekli varsayıp konuştuğumuz tuhaf yolculuğa 1976 model , fıstık yeşili Volvo 240 GL ile çıkıyoruz. Onca konuştuk, işte hayaller...
Aşkla Hayat
Ne bugün, ne yarın hiçbir şey değişmeyecek. Şehre benzeri yağmurlar yağacak bu kış da. Bütün hayatlar mucizevi olma hayalleriyle öldüler. Yüzyıla yakın yaşayıp, hayatımız güzel olacak, iyi şeyler olacak, her şey güzel olacak zırvalığıyla ilk hayatlarından daha kötü hayatlarla hayatlarını bitirdiler. Yavaş ve ağır rüyalar görerek geceleri geçiriyorlardı, kimi zaman gerçeğe dönüşen haberci rüyalar yok değildi, bunlar da zor günler, zor geceler haberci rüyalar olarak her şeye rağmen suyun akışını...