“Acele etmezsen öldürüleceksin! Çabuk Ol!” “Acelem yok. Kaybolan arkadaşıma çok uzun bir mektup yazacağım.”
Sevgili Gina,
Çok uzun zamandır seni her yerde arıyorum. Arka bahçedeki kiraz ağacının arkasına, güllerin olduğu avludaki su kuyusuna, çatıdaki tozlu hatta küflü sandıkların içine defalarca baktım. Acı çekiyorum, pişmanlık hissediyorum, korku duyuyorum ve seni ne yaparsam yapayım bulamıyorum. Kararsızım. Tereddütlü bir geleceğimiz var. Seni bir gün bulabilir miyim, böyle bir ihtimalim var mı? Seninle bir saat sonrasından daha fazla planlar hiç yapmamıştık. Sessizlik, yavaşlık, plansızlık senin hayatındı. Bir gece evden çıkıp dönemeyeceğini biliyor muydun? Bunu gerçekten de bilmiş olamazsın. Sen gayet temkinliydin . Evden çok uzaklara gitme riskini asla göze almazdın. Sen gitmeden önce, aynı evin içinde aynı çekmeceye birbirimize mektuplar bırakırdık. Bu tür bir acıyı hafifletmek imkansız, Sevgili Gina. Ölüp ölmediğini bilen yok. Yürüdüğün bütün yol üzerinde her yer didik didik arandı. Ne bir ceset ne bir kanıt bulundu. Neden beni, bu bahçeyi, her şeyi bırakıp evden çıkıp gittin? Neden bilmediğin mesafelere kadar yürüdün? Keşke hiç gitmeseydin o gece, sevgili Gina. Keşke seninle gelseydim. Hayatın nesi var? Neden seni geri getirmiyor bana? Şimdi bu mektubu çekmeceye bırakıyorum. Başka hiç kimsenin ikimizi anlamasını… “