Müzik kanalını değiştirip, herkesin katıldığı bir düşünceye ortak oluyorum: Yeni aşk, yeni dünya. Aspirinden daha güçlü, elektrik gücünden daha etkili, mucize tariflerinden daha hızlı. Aşık olunduysa artık her şey iyidir, hayat olağanüstü güzeldir. Binlerce liralık yenilenme programlarını da unutun gitsin. Yerel, ulusal, evrensel bütün okunan haberler artık iyi haberdir. Hiç bu kadar genç olmadığını hissetmek ayrıca bir harikalık. İnan bana artık gerçek yaşında değilsin, çünkü işte söylüyorum, açık ve net âşıksın. Görünür, görünmez değişiklikler başlar.
Hayatın artık asla âşık olmadan önceki aynı hayatın değildir. Hayat gücünü artırmanın da bir bedeli var illaki.
“Sanırım öyleyim.”
“Nasıl yani?”
“Aşığım işte.”
“Peki, dediğin gibi olsun. Gelecek sonbahara iyileşirsin nasıl olsa.”
“Sanmam.”
“Sanmıyorum, eminim.”
“Midemde tuhaf bir his var. Aşk bu. Biliyorum. Bu şey işte, öldürüyor beni.”
“Bütün tehlikeler sessizce yayılır, mademki sen hissediyorsun hızla vazgeç.”
“Çok geç…”
Gülmek bulaşıcıdır. Her şey çok komik. Ne güzel hayat. Bu oda sık yapraklı bitkilerle örtülü, gece yuvarlak ve parlak bir cisim bu gizli bitkilerin üstüne ışığını düşürür. Bu alanın çevresinde iki tur atar ve geri geleceğini söyleyip gözden kaybolur. Bu ışık ikisinin de daha önce karşılaştıkları herhangi bir ışığa benzemiyordu. Farklıydı. Uzaklardan gelen, dünyadan tamamen değişik bir hayat gibi, evrende olan yıldızların milyonlarca yıl hiçbir değişikliğe uğramadan aynı uzayda kendilerine ait bir hayatın içinde yerleşik yaşamaları gibi, olamaz dediğimiz bilime aykırı fikirler gibi kulağa çok saçma ve büyük hızla da yol alan
delice ilerleyen ispatlanamaz bir teori gibi. Tam da istediği gibi akıl almaz bir şeydi. Bu teori bütün evrenin dikkatini çekebilecek kadar güçlü ışık kümelerini etrafına saçılan çok gizli bir asıl güç merkezinden alıyordu. Kaybolduğunda artık orada olmayan her ne ise görme gereği olmadan da çok iyi hatırlayıp hep ama hep aynı şeyi aynı derecede güçlü hissetmek. Asıl şaşkına çeviren şey ise bütün o sık yapraklı bitkinin bütün gizli alanları ele geçirip gerçek ve uzak her köşeye inanılmaz hızda yayılıp bütün zihni ele geçirmiş olmasıydı.
Asılsız teoriler çoğunlukla sınırsız hayallerle geliştirilmişlerdir. İspat edilememiş olması hayal edilmediği anlamına gelmez.
“Nedenini bilmek ister misin?”
“Dinliyorum.”
“Radyoda bir şarkı çalmaya başladı. İkimiz de kısık sesle eşlik etmeye başladık. İkimizin de çok az sayıda bildiği şarkılardan biri tam da o anda çalmaya başlamıştı. Sonra o ıslıkla şarkıya eşlik etti, ben kısık sesle söylemeye devam ettim. Şarkı bittiğinde artık eskisi gibi olamazdık, hiçbir şey eskisi gibi olamazdı, âşık olmuştuk…Tıpkı her yeri hızla saran sık yapraklı bitkiler gibi…”
“Tüm aşklar bazı tutkulara bağlıdır. Kasımda sık yapraklı bitkiler bile yenilenir.”
“Ben yenilensin istemiyorum ki, aksine hep aynı kalsın istiyorum.”
“Doğa kendi bildiği gibi yaşar.”
“Keşke sussan artık…”