Aşk Kasabası

A

Konuşuyorum. Konuşuyorsun. Çok iyi bilmediğim şeyleri, çok iyi bilmediğin şeyleri anlatıyorsun. Olağanüstü cümleler kurmuyorsun, olağanüstü cümleler kurmuyorum. Ne eskileri, ne geleceği konuşuyoruz. Kesinlikle blues  dinliyoruz. Aynı şarkıda konuşan iki tanıdık olmayı seviyoruz. Apaçık söylemeden yarım cümleleri tamamlayabilen bir eskimişliğimiz var. Uzun yıllar blues dinleyebilecek vaktimiz varmış gibi tasasız ritim tutuyoruz. Hiçbir kasabaya yürüyerek gitmemiştim hayatımda. İçimde uçsuz bucaksız çok kasaba var bu gece. Rüzgarın kendi halinde hayat kıldığı milyonlarca rüzgar gülü var bu kasabada. Çünkü böyle olsun istiyoruz. Yarı açık kapılar olsun, perdesiz evler, kimseye söylemediğimiz arka cümleler olsun, ne kış ortası, ne yaz ortası, hava bahar ılıklığında olsun, hatırladığımız hortlak öykülerimiz, hayaletli hangarlarımız, kusurlu hayallerimiz olsun istiyoruz… Ertesi sabah, ertesi sabah hep olsun… Hiç kuşkusuz hayat olsun… Uçurumun uçsuz bucaklığında iki sadık kalp olalım… Birbirimize katılmak zorunda olmadığımız sonsuz özgür fikirlerimiz olsun… Kasaba kıyıları ne güzel… Her şeye yaklaştığımızda her şey daha da güzel kalıyor. Burada hiçbir şey değerini yitirmiyor. Zamana karşı her şey aynı kalıyor. Bir an gece, bir an gündüz, her an öğle uykusu sakinliğinde.Ya gelmezse, ya giderse, ya ihanetse, ya hayat korkağıysa, ya diye başlayan şüpheli hiçbir soru yok. Her şey bu kasabada sadakatli uzun bir hikayeye dönüşüyor… Kır gezintisi halinde sonsuz yavaş, hiç telaşsız iki sadık hikaye kahramanıyız. Şu tuhaf rastlantıya bak ki ikimiz de blues seviyoruz. Şu tuhaflığa da bak ki ikimiz de birbirimize sonsuz güveniyoruz. Mutlu olunur, mutsuz olunur, iki eski ruhuz. Üç yıl önce beş yıl sonra hangi hikayeye uzanırsak uzanalım, aynı hikayeden geçmiş iki sadık ruhuz. Sen bana güveniyorsun, ben sana güveniyorum. Bu kasaba sahiden de güzel…