Gecenin yarısı çalan telefonla uyandım.
Alo? Alo? Kimsiniz?
Sahile vuran dalga sesleri. Öyle düşünüyorum ki hep aynı dalganın sahile kendini bırakma sesi, yeniden hep aynı an, bir süre dinleyip telefonu kapatıyorum. Ardından odadaki sessizlik. Yastığımı sağa sola çekiştirip yeniden uyuyorum. Uyumak için bazı şeyleri unutabilmek gerekir, bu telefondaki deniz sesi tam uykumun ortasında benim geceme umut bağlayan misyonu tuhaf olan gizlilik hareketi, var olduğunu anlatmak istiyor, bir çeşit kulağıma yönelik açılan savaş. Ben bu savaşı tek başına kulaklarıma değil, yaşamıma yönelik yüz yüze gelemeyen korkak bir savaşçının gece hamlesi olarak da değerlendiriyorum. Denizin sesi burada yeterli berraklıkta olmayıp şüpheye yer açarken tüm gerçekliği veremiyor ve dalgalar derinden gelen ses olarak duyuluyor, tam bir tedirginlik yaratan elektromanyetik dalgalar.
Tekrar çalan telefona cevap veriyorum. Gerçekleşen ilk uyku saldırımdan sonra bu ikinci 02.40 sularında yine aynı dalganın sahile vuruş sesi olarak karanlığa kılıcını sallıyor. Toplam dört uyku bölüş evresi olarak en son arama saat 5.21 de tamamlanıyor. Uyku imparatorluğuma açılan dört el deniz sesi kulağımda patlarken, üçüncü ve dördüncü denemede ses en yüksek yankı sistemiyle tekrar tekrar sahile kuvvetle vuran tsunamiye dönüştü. Uzun salınımlı dev deniz dalgalarına.
Sabah uyandığımda ne tür duygular içinde olduğumu anlayamamış, bir oluşum diğerin içinde dört rüyada dolaşmış gibi karmaşık hissediyordum. Kumsalda uzanmışım, hayal mi, gerçek mi hologram dev bir deniz dalgası üstüme yeniden yeniden geliyor, kıpırdayamıyorum, aynı şey değişimi reddederek süresiz bir oluşun içinde dinlediğim dalga sesinin hâkimiyetine dönüşüyor.
Engellenen her numara, uyanılan her sabah, içine düşülen çıkmaz kabuslar, bitmeyen bir gerilim hikayesi … Her gece her şey tekrar ediyor.