“Pek acelem var. Sana hakikati söylemek isterim, fakat öfkelenmemelisin.” Afallayıp
kalmak istemiyorum. Sonuna kadar anlatmak istediğim her şeyi söyleyebilmeliyim. “Şeytan işe karışmazsa öfkelenmem.” Keyifsizim. Ne gerçeği duymak istiyordum, ne de
nasihat dinlemeyi. Apansızın dakikaları bırakıp kaçmak dışında hiçbir şey
düşünmüyordum. Şüpheye düştüm, kolumu sıktım. Yok kesinlikle gerçekti. Hakkında,
hakkımda hesap vermek istemiyordum. İşler aksi gittiğinde tek aklıma gelen kaçmak oluyor.
Tuhaf olan da asla kaçamayıp yerime mıhlanıp kaldığım, bacaklarım bağlı, nefesim kesik.
“Çok yorgunum, gitmek istiyorum…”
“Bunu senden beklemiyordum. Farklı bir tavır bekliyordum. “Karnım ağrıyor, çekil gideyim,
senden, odadan, her şeyden…” Ben ne kötüyüm, böyle bir şeyi yapmaktan da utanmadım .
Şimdi gitmeliyim. “Lütfen ama özür diliyorum!”
Hayata itaat mi etmeliyim? Her şey hep olduğu gibi mi devam etmeli? Bir şeyleri
değiştirmenin yolu yok mu? Yok mu? Ne hayatı, ne bu şahsı ikna etmeye muvaffak
olamadım, nasıl bir gayesizlikle yaşıyorum, nasıl… Gelişigüzel konuşmalar, baş başa
konuşmalar, uyduruk konuşmalar…
“Seninle kavga etmeye hazır değilim. Önce gideyim, sonra konuşalım.”
“Temmuz’da mı geleceksin? Ağustos’ta mı? Ne zaman?”
“Bırak gideyim, sandaletlerimi alıp gideyim.”
“Neden? Bu kadar kolay mı başka bir gemiye binip başka şehre yol almak?”
“Etrafım karalarla çevrili, açık denizler istiyorum.” “Bırak gideyim…”
“Dinle, bu bir gemici şarkısı, senin için arayıp buldum. Seversin diye düşündüm…”
“Kapılar demirdi, tokmaklar ahşap, sokaklar cul-de-sac, her yer kapalıydı, kapalı… Sen hep
sandın, bana hiç ama hiç sormadın. Ben sahiden o dar sokaklarda seni takip etmek istedim
mi? Hala sormuyorsun…”
“Zannediyorum ki, bu defa için seni affediyorum, fakat daha temkinlice davran. Uzun bir
yolculuğa çıkıyoruz yarın gece. Şimdi git dinlen.”
“Ben seni sevmiyorum, ben seni sevmiyorum. Bırak gideyim….”
İtaatkâr Âşık
İ